Avsnitt
-
Akl-ı Kıssa Salı Konuşmaları seminer dizisi “Feminist Perspektiften Tarih Yazımı ve Kaynaklar” başlıklı yuvarlak masa toplantısı ile son buluyor. Toplantıda; Birsen Talay Keşoğlu: “Arşivcilikte Feminist Dönüm Noktası ve Kadın Tarihi Yazımı: Kadın Eserleri Kütüphanesi”, N. İpek Hüner Cora: “Kaynaklarda Kadınların Peşine Düşmek”, Tuğçe Kayaal: “Ortadoğu’da Çocukluk Tarihini Feminist ve Kuir Perspektiflerden Düşünmek” başlıklı konuşmalarını gerçekleştirecek. Toplantının tartışmacıları Gülhan Erkaya Balsoy ve Zeynep Yelçe olacak.
-
Nurşen Gürboğa ve Gülay Yılmaz’ın koordinatörlüğünde hazırlanan Akl-ı Kıssa’da iki haftada bir Salı günleri kadın tarihçiler konuşacak, biz dinleyeceğiz. Seminer dizisinde kadın tarihçilerin çalışmaları, yayınları, araştırma gündemleri ve tarih disiplinine katkıları görünür kılınacak ve muhafazakar ve erkek egemen tarih disiplininde verdikleri varlık mücadelesine dikkat çekilecek.
-
Saknas det avsnitt?
-
Nurşen Gürboğa ve Gülay Yılmaz’ın koordinatörlüğünde hazırlanan Akl-ı Kıssa’da iki haftada bir Salı günleri kadın tarihçiler konuşacak, biz dinleyeceğiz. Seminer dizisinde kadın tarihçilerin çalışmaları, yayınları, araştırma gündemleri ve tarih disiplinine katkıları görünür kılınacak ve muhafazakar ve erkek egemen tarih disiplininde verdikleri varlık mücadelesine dikkat çekilecek.
-
Nil Tekgül’ün sunumu üç bölümden oluşacak. Tekgül, ilk bölümde tarihi araştırmalara yeni bir bakış açısı sunan “duyguların tarihi” konusunda genel bir değerlendirme ile birlikte metodolojik zaaf/potansiyelleri tartışacak. İkinci bölümde bu yeni yaklaşım ile erken modern Osmanlı toplumunda duyguları incelediği tezine değinecek, üçüncü bölümde ise duygulara ilişkin yapılan yeni araştırmaların Osmanlı tarihi için sunabileceği yeni imkanlar konusunda düşüncelerini paylaşacak.
-
Nurşen Gürboğa ve Gülay Yılmaz’ın koordinatörlüğünde hazırlanan Akl-ı Kıssa’da iki haftada bir Salı günleri kadın tarihçiler konuşacak, biz dinleyeceğiz. Seminer dizisinde kadın tarihçilerin çalışmaları, yayınları, araştırma gündemleri ve tarih disiplinine katkıları görünür kılınacak ve muhafazakar ve erkek egemen tarih disiplininde verdikleri varlık mücadelesine dikkat çekilecek.
-
Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti, Milli Mücadele’nin sonlarından itibaren Türkiye’nin Sıhhi-i İçtimai Coğrafyası adı altında çeşitli vilayetlerin iktisadi, beşeri ve sağlık coğrafyasına ilişkin ayrıntılı bilgiler içeren bir dizi monografi yayınladı. Bu seminerde bu monografiler cumhuriyetin kurucu kadrolarının savaşlar, göçler, katliamlar ve toprak kayıplarının yol açtığı nüfus krizi ile baş etmek ve harap olan Anadolu nüfusunu devletin asli gücü olarak iyileştirmek üzere başvurduğu yönetimsel pratiklerden biri olarak tartışılacaktır. Ayrıca bu monografilerin sunduğu umumi manzaranın el verdiği ölçüde Anadolu’nun on yıllık savaşlar sonrasında geçirdiği demografik dönüşüm ve Anadolu insanının hayat standartları da ele alınacaktır.
-
1922 yılının Ağustos ayı sonlarında Anadolu’da başlayan Büyük Taarruz, Mütareke Dönemi’nde işgal altında olan Osmanlı başkenti İstanbul’da önemli değişimlerin fitilini ateşlemiştir. Ankara hükümeti kademeli olarak İstanbul üzerindeki hakimiyetini tesis etmiş, her ne kadar İtilaf devletlerinin İstanbul’daki varlığı Ekim 1923’e kadar devam etse de Kasım 1922’de önce Saltanat’ın kaldırıldığı daha sonra da şehrin yönetiminin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından devralındığı ilan edilmiştir. Bu sunum, Büyük Taarruz’dan Cumhuriyet’in ilanına kadar geçen süreçte İstanbul’da yükselen milliyetçiliğe, bunun emek hareketleri üzerindeki etki ve sonuçlarına odaklanmaktadır.
-
Milli Mücadele döneminde Beyaz Rusların Türkiye'ye gelişini ve burada kalışlarını ele alacak olan seminerde, askerlerin yerleştirildikleri kamplardaki sivillerin ise İstanbul'daki yaşamları, İstanbul'un sosyal yaşamına etkileri, Rus ruhban, Rus yardım kuruluşları, Beyaz Rus Ordusu'nun tasfiyesi, Milletler Cemiyeti'nin devreye girerek Beyaz Rusları çeşitli ülkelere yerleştirmesi ele alınacaktır.
-
Bu sunum, Birinci Dünya Savaşı’nda malûl kalan gazilerin savaşın hemen ertesinde yaşadıkları sosyo-ekonomik sorunları dönemin refah politikalarındaki cılızlık ve karmaşa ekseninde izah etmeye çalışacaktır. Ancak sunumda bununla yetinilmeyip, o yıllarda belirginleşmeye başlayan Cihan Harbi resmi hafızası ve bu hafızanın şekillendirdiği politikaların da Cihan Harbi malûllerinin yaşadığı zorluklarda önemli bir rol oynadığı tartışılacaktır.
-
Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle çıkan Osmanlı İmparatorluğu parçalandı, toprakları işgal edildi. İşgal askerlerinin büyük çoğunluğunun yığıldığı yer başkent İstanbul’du. Beş yıla yakın işgal altında kalan imparatorluk başkentinde travmatik ve köklü dönüşümler yaşandı. Özellikle iç savaştan kaçan Rus göçmenlerin beraberlerinde getirdikleri yenilik ve alışkanlıklarla şehir hayatı yeni bir kalıba döküldü. İstanbul’un geçirdiği köklü dönüşümler bu konuşmanın konusunu oluşturuyor.
-
Türk bağımsızlık savaşının askeri, siyasi ve diplomatik boyutları literatürde yeterince ilgi görmüştür. Oysa ki bütün bu süreci yönetecek olan Anadolu hükümetinin dayandığı maddi güç halkın iktisadi ve beşeri kaynaklarıydı. Birinci Dünya Savaşı’ndan mütarekeye kadar olanaklarını büyük ölçüde tüketen halkın, bu defa da İstiklal Savaşı için seferber edilmesi gerekiyordu. Bu nedenle Anadolu halkının bakiye sosyo-ekonomik gücü bu konuşmanın temel ilgi alanı olacaktır.
-
Milli mücadele yıllarında İstanbul ve Anadolu’da sosyalist ya da komünist eğilimleri temsil ettiği iddiasında olan birçok politik çevre ortaya çıkmıştır. Bu dönemde sol hareketler gerek başkent İstanbul’da gerekse başta Eskişehir ve Ankara olmak üzere Anadolu’nun farklı bölgelerinde Müslüman unsur içinde de belirgin bir etkinlik kazanmıştır. Bunların iki temel çizgi etrafında öbeklendiği söylenebilir. İlki, uluslararası komünist akımla ilişki içinde gelişen ve Komintern çizgisini takip etme gayretinde olan eğilimdir. Bu eğilim tarihsel olarak Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) kuruluş sürecine yön vermiştir. Diğeriyse, Mete Tunçay’ın İttihatçı sol olarak nitelendirdiği, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden kaynaklanan ve anti-emperyalist bir ideolojik/politik çizgiyi ön plana çıkaran harekettir. İttihatçı kadrolar kimi durumlarda kendilerini komünist olarak da adlandırmıştır. Bu sunumun temel amacı, komünist akımlar ve İttihatçı sol dışında, bir üçüncü eğilimin ortaya çıkışına işaret etmektir. Ankara hükümetiyle bağları nedeniyle “Kemalist komünist” olarak nitelendirilen bu çevrenin, komünist ve İttihatçı solun tasfiye edildiği süreçte İstanbul’da ortaya çıktığı iddia edilecek ve Ekim 1920’de kurulan resmî Türkiye Komünist Fırkası’yla ilişkileri tartışılacaktır.
-
1920 Anadolu’sunda Ankara-Eskişehir merkezli “Türkiye Bolşevik Komünist Partisi” ve “Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası” adları ile partiler kurulmuştur. Türkiye Bolşevik Komünist Partisi’nin ve Eskişehir’de yayımlanmaya başlayan İşçi, Arkadaş ve Yeni Dünya adlı gazetelerin isim babası Şerif Manatof’tur. Lenin’le Cenevre’de tanışan, 1917 Şubat Devrimi’nde Başkurtların özerklik mücadelesinin önde gelen aktörlerinden olan, 1918’de Sovyet Hükümeti’nin Milli İşler Komiserliğine bağlı olarak kurulan Muskom’un üç yöneticisinden biri olan, Mustafa Suphi ile orada tanışan Manatof’un Anadolu günleri ilgiye değerdir. Manatof persona non grata ilan edilip sınır dışı edildikten sonra kurulan Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası’nın macerası ise 1922’sonuna kadar sürecektir.
-
1866 yılında Kuzey Kafkasya- Maykop civarından göç eden bir Şapsuğ ailenin çocuğu olarak Samsun şehrinin Pazar mahallesinde 1883 yılında dünyaya gelen Salih Zeki (Kuşarkov) macera dolu bir hayat yaşamıştır. Ünlü Türk komünist – Mustafa Suphi’nin çocukluk ve gençlik arkadaşı olan Salih Zeki 14 Ocak 1903’te Canik Sancağı mutasarrıflığına geçerek devlet memurluğuna adım attı. Ermeni Soykırımı yıllarında tarih sahnesine çıkan, Develi’deki Ermenilere karşı yapılan yolsuzluklar ve katliamlardan dolayı “Canavar Zeki” ünvanını alan Salih Zeki 1916 yılında Deyr-i Zor Mutasarrıfı mevkiinde bulundu. Soykırım zamanında yaptıklarının sorumluluğunu üstlenmek yerine Bakü’ye kaçan Salih Zeki hayatının ikinci kısmı sayılabilecek zamanlar yaşadı. TKP kurucularından biri olan Salih Zeki 1920 Nisan ayında Azerbaycan’ın Sovyetleşmesinde göze çarpan bir rol oynadı. Yine 1920’lerde Kemalistler ve Bakü’deki Türk Komünistler arasında bağ kurdu. Rusya Bolşevik Partisinin üyesi olan Salih Zeki sonraki yıllarında Türk Latin Alfabesi komisyonunun sekreterliğini ve “Yeni Fikir” gazetesinin redaktörlüğü yaptı. Bakü ve Tifliste çeşitli görevlerde bulundu. 1933 yılında Komünist Partinin emriyle Moskova’ya nakledilen Zeki, Doğu Bilimler Enstitüsünde Komintern yoluyla Türkiye Komünist Partinin çalışmalarında bulundu, V. Lenin ve başkalarının eserlerini Rusça’dan Türkçe’ye çevirdi ve hayatının son yıllarında KUTV’da çalıştı. Yine 1933 yılında Moskova’da yazılan resmi biyografisinde Ermeni Soykırımında oynadığı rolü kabul ederek pişmanlığını resmen ifade etti.
-
Selanik ve Edirne Vilayetlerine bağlı Kavala, Drama, Serez, İskeçe gibi bölgeler Osmanlı İmparatorluğu'nun toplam tütün üretiminin önemli bir bölümünü gerçekleştirmekteydi. Bu süreçte ortaya çıkan muazzam emek talebi yerel nüfusu oluşturan hemen hemen bütün kültürel grupların üretime katılmasını, yoğun bir işçileşme sürecini beraberinde getirdi. Uzun süreli ücretli istihdamı deneyimleyen bu topluluklar çok geçmeden aktif bir politik kültür geliştirdiler. Ege'nin her iki yakasında demografik yapının farklılaşmasına neden olan 1923-24 Türk-Yunan Mübadelesi söz konusu politik kültürün mübadil göçmenler aracılığı ile Türkiye'ye taşınmasını mümkün kıldı. Mübadil Tütüncülerin 1950'lere kadar bir çevre, 1950'lerden sonra ise tek tek bireyler olarak sol gelenek içerisinde kayda değer bir rol oynamaları söz konusu tarihsel arka planın doğrudan bir sonucuydu.
-
Bu konuşmada Hamit Erdem Mustafa Suphi’nin Marksizm öncesindeki ilgi, merak ve eğilimlerini ortaya koyarak liberal-demokrat Mustafa Suphi’den, komünist Mustafa Suphi’ye uzanan yaşamının bu ilk dönemine tanıklık etmekte ve onun entelektüel dünyasına ışık tutmaktadır. Mustafa Suphi Türkiye sol hareketi Marksist kimliği ile ve Türkiye Komünist Fırkası'nın ilk başkanı olarak tanınmaktadır. Ancak bir Osmanlı aydını olan Mustafa Suphi'nin bir de Marksizm öncesi hayatı bulunmaktadır. Mustafa Suphi’nin otuz sekiz makaleden oluşan İlk Yazılar kitabı; İktisadi, siyasal, kültürel alanda oldukça geniş yelpazede kaleme alınmış makalelerdir ve Mustafa Suphi’nin 1908-1913 yıllarındaki siyasal arayışının ipuçlarını vermektedir. İlk Yazılar'da yer alan makalelerin bütünü, Mustafa Suphi'nin kişiliğinin anlaşılmasında büyük önem taşımaktadır.
-
Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce kitap serisinin Feminizm Cildi Üzerinden “Osmanlı Kadın Tarihine Yeniden Bakmak” adıyla 13 Mart 2021 Cumartesi günü saat 16.30’da Tarih Vakfı Youtube kanalımızdan canlı yayınlanan programımızda Feryal Saygılıgil, Nacide Berber, Emine Hızır, Başak Tuğ, Zeynep Kutluata, Sevdagül Kasap, Yaprak Zihnioğlu, Efi Kanner, Ebru Aykut katılımcı olarak yer aldılar. Programın moderatörlüğünü Yönetim Kurulu üyemiz Nurşen Gürboğa üstlendi.
-
Duygu nedir? Duygular tarihsel midir, tarihi bir disiplin olarak ne zaman ve nasıl ortaya çıkmıştır? "Duygular Tarihi çalışmalarının yöntemi, sınırları ve sorunsalları nelerdir? Hem Türkiye’den hem de uluslararası perspektiften bu çalışmalara verilebilecek örnekler nelerdir?" sorularına ve benzerlerine cevap aranacak seminerde Dr. Öğr. Üyesi Şeyma Afacan ve Dr. Öğr. Üyesi Derya Gürses Tarbuck konuşmacı olarak yer alacaktır. Seminerin moderatörlüğünü Tarih Vakfı kurucu mütevellilerinden Prof. Dr. Edhem Eldem üstlenecektir.
- Visa fler