Avsnitt
-
Evvel zaman içinde, güzel mi güzel, küçük bir ülkenin kral ve kraliçesi varmış. Kral ve Kraliçe adaletli, iyi yürekliymiş. Halk Onlar'ı çok severmiş. Uzun bir bekleyişten sonra, nihayet Kral ve Kraliçe'nin bir kız çocukları olmuş. Öyle mutluymuş ki Kral ve Kraliçe, saatlerce bebeklerini seyrederlermiş. Bebeğin vaftiz töreni yapılacakmış. Ülkedeki bütün periler vaftiz törenine davet edilmiş. Perilere birçok hediye hazırlamış. Yemekler yendikten sonra periler Prenses'in etrafında toplanmış ve Prenses için dilekte bulunmuş. İlki güzellik, ikincisi canlılık, üçüncüsü ise yumuşak huylu olmasını dilemiş. Derken öfkeli bir peri salona girmiş. Kötü yürekli bu peri tüm perilerle kavga eder, ormanda yıkık bir kulede tek başına yaşarmış. Vaftiz törenine çağırılmadığı için çok öfkeliymiş. Sopasını kaldırmış ve Prenses'i lanetlemiş. Lanete göre Prenses 16 yaşına geldiğinde eline batan bir iğne sebebiyle ölecekmiş...
-
Bir varmış, bir yokmuş... Eski zamanlarda, şehrin birinde Fatma adında bir kız, ailesi ile yaşarmış. Bir talihsizlik sonucu Fatma'nın annesi ölmüş. O günden sonra Fatma babasıyla yaşamaya başlamış. Şehir de bir de kına yapan bir kadın yaşarmış. Fatma kınayı çok severmiş. Kına yaptırmak için Kınacı Kadın'ın yanına gitmiş, ancak Kınacı Kadın Fatma'ya kına yapmamış. Ona bir şartla kına yapacağını söylemiş. O şartı ise Fatma'nın babasının kendisi ile evlenmesiymiş...
-
Saknas det avsnitt?
-
Bir varmış, bir yokmuş... Eski zamanlarda küçük bir krallık varmış. Halk çok mutluymuş. Ülkenin tüm derdi Kral ve Kraliçe'nin bir çocuklarının olmamasıymış. Günlerden bir gün Kral'ın büyücüsü Kral'ın huzuruna çıkmış ve O'na bir iyi bir de kötü haberi olduğunu bildirmiş. İyi haber Kral ve Kraliçe'nin bir kızlarının olacağıymış. Kötü haber ise Prenses'in 18 yaşında öleceğiymiş...
-
Evvel zaman içinde, bir padişah ile vezirinin aynı yaşta kızları varmış. Kızlar tüm günlerini birlikte geçirir, çok iyi anlaşırlarmış. Bir gün kızlar sarayın penceresinde oturmuş dışarıyı izlerken yoldan geçen Saka Güzeli'ni görmüşler. Saka Güzeli'ne seslenip sormuşlar: Söyle bakalım Vezir'in kızı mı, yoksa Padişah'ın kızı mı? Saka Güzeli, ikisini de tanıyormuş. "İki güzel yan yana. Vezirin kızı bu diyarın en güzeli." diyip yürümüş. Bunu duyan Padişah'ın kızı derdinden yataklara düşmüş ve o günden sonra Vezir'in kızıyla hiç görüşmemiş. Saraya ne doktorlar, ne alimler geldiyse de kızı iyi edememişler. Bir gün, Padişah'ın kızı saraya gelen doktorlardan birisini gözüne kestirmiş. "Hekim, söylediklerim aramızda kalacak. Babama diyeceksin ki, kızınızın derdi yüreğindedir. Şifası da Vezir'in kızının kanıdır. Dersen seni baş hekim yaparım. Yoksa kelleni vurdururum..."
-
Bir varmış, bir yokmuş... Ülkenin birinde, yemyeşil ağaçların çevrelediği, derelerin aktığı güzel bir köyde yaşayan yakışıklı bir delikanlı varmış. Delikanlı'nın kimi kimsesi yokmuş. Bir evi, bir tarlası, bir de güzel mi güzel bir atı varmış. Delikanlı yakışıklı olduğu kadar dürüst ve cesurmuş da. Herkes O'na aşıkmış, fakat o köydeki kızları yeteri kadar güzel ve hamarat bulmazmış. Bu yüzden atına atlamış ve evleneceği kızı bulmak için yola çıkmış... Gece gündüz demeden sürmüş atını. Bir dere kenarında mola vermiş. Nevalesini açmış. Tam yemeye başlayacakken yanına yaşlı bir adam belirmiş...
-
Kızılderili adam oğluyla birlikte yaşıyormuş. Tek varlıkları güzel atlarıymış. Bir gün atları çiftlikten kaçmış...
-
Bir varmış, bir yokmuş... Evvel zamanda güzel mi güzel bir köy varmış. Köy olur da tavuğu horozu olmaz olur mu! Bizim horoz da bir kümeste yaşarmış. Bir gün kümeste dolanırken yerde altın renginde parlayan bir şey görmüş. Yaklaşıp bakmış ki, bir mısır tanesi. Hemen mısır tanesini almış, kümesten çıkmış. Oraya mı saklasam, buraya mı saklasam derken mısır tanesi yola fırlamış. Tam o sırada sarayın arabası yoldan geçiyormuş. Mısır tanesi, saray arabasının tekerine yapışıp arabayla birlikte saraya doğru bir yolculuğa başlamış. Horoz durur mu! O da mısır tanesinin peşine düşmüş...
-
Evvel zamanda, bilinmeyen bir ülkede, birbirini çok seven bir karı koca varmış. Adam tüccarmış. Hali vakti yerindeymiş. Ailenin tek eksiği bir çocuklarının olmayışıymış. Gece gündüz bir çocukları olsun diye dua ederlermiş. Bir gün Tüccar işe giderken bir pınarda mola vermiş. Sofrasını kurmuş. Tam yemeğe başlayacakken yaşlı bir adam gelmiş yanına. Tüccar adamı sofrasına buyu etmiş ve birlikte karınlarını doyurmuşlar. Yaşlı adam heybesinden bir elma ve bir de nar çıkarıp bunları Tüccar'a uzatmış ve şöyle söylemiş...
-
Bir varmış, bir yokmuş... Evvel zamanda üç oğlu olan bir kral varmış. Oğulları büyüyen Kral, bir gün oğullarını çağırmış ve onlara artık kendilerine bir eş bulmalarını söylemiş. Büyük oğlan en güzel kıyafetlerini giyip doğuya doğru yola çıkmış. Yolda giderken bir saraya rast gelmiş ve bu sarayın Prenses'ine aşık olmuş. Nişanlanmışlar. Ortanca oğlan da en güzel kıyafetlerini giyip Batı'ya doğru yola çıkmış. Az gitmiş, uz gitmiş ve bir saraya varmış. Kral'ın kızıyla birbirlerini görüp aşık olmuşlar ve nişanlamışlar. Küçük oğlan gitmeyi hiç istemiyormuş, ama Kral babası istediği için düşmüş yollara. Öylesine bir patikadan yürümeye başlamış. Yol onu rüya gibi bir göle götürmüş. Çevreden bulduğu bir fındık dalıyla suyun üzerinde şekiller yapmaya başlamış...
-
Bir varmış, bir yokmuş... Evvel zamanda Beyoğlu yaşarmış. Yiğit mi yiğit, yakışıklı mı yakışıklıymış. Beyoğlu her gün atına biner, bahçeleri dolaşırmış. Yine bir gün bahçeleri gezerken, Fesleğenci kızın bahçesinde durmuş ve Fesleğenci kızla konuşmaya başlaşmış...
-
Beyinde 2000 çikolata yemekle eşdeğer ödül uyaranı sağlayan şey nedir? İyi dinlemeler!
-
Bir varmış, bir yokmuş... Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde, devler eski hamamda tellal, pireler şehirde berber iken, nerede olduğu bilinmez bir ormanın için küçük bir kulübe varmış. Bu kulübenin içinde yaşlı kadın oğlu Tezgeldi ile yaşarmış. Tezgeldi hasta annesine baktığı için kasabasından uzaklaşamazmış. Ancak bu durum annesini çok üzüyormuş. Yaşlı kadın oğlu Tezgeldi'ye şehre gidip çalışmasını, ömrünü artık burda tüketmemesini yineliyormuş. Yine ana-oğul bir gün böyle konuşurlarken Tezgeldi 'Peki' demiş. 'Şehre gideceğim, ama çok çalışıp çok kazanıp buraya geri döneceğim ve seni saray gibi bir evde yaşatacağım' demiş. Hazırlanmış ve yola koyulmuş. Günlerce yol yürümüş. Artık kaybolduğunu düşünmeye başladığı sırada kocaman bir kapının önünde bulmuş kendini...
-
Bir varmış, bir yokmuş... Ağaçlarla kaplı bir tepede, yaşlı bir kadın ve güzeller güzeli kızı yaşarmış. O civarda yaşlı kadın ve kızından başka kimsecikler oturmazmış. O yüzden de güzel kızın tek arkadaşı hayvanlarmış. Kız bir gün ormanda doşalırken, bir anda karşısına beyaz atlı bir delikanlı çıkıvermiş...
-
19. yüzyıla ait bir efsaneye göre bir gün Yalan ile Gerçek karşılaşmış...
-
Evvel zaman içinde bir köyde yaşlı bir karı koca yaşarmış. Bunların bir tarlaları, bir inekleri bir de keçileri varmış. Öylece geçinip giderlermiş. Yıllardan bir yıl kuraklık olmuş. Tarladaki ürünler susuzluktan kuruyup gitmişler. Yaşlı karı kocanın yiyecek bir şey kalmamış. Keçi az yem yer çok süt verirmiş. İnek ise çok yer, az süt verirmiş. Öyle mi, öyle... Ve ineği satmaya karar vermişler. Yaşlı adam, ineği alıp kasabada satmak için yola çıkmış. İneğiyle birlikte yavaş yavaş kasabaya ilerleyen adamın bilmediği şey O'nu uzaktan izleyen üç kurnaz gencin olduğuymuş. Kurnaz gençler, yaşlı adama bir oyun oynamaya karar vermişler. Aralarından birini seçip yaşlı adamın yanına yollamışlar...
-
Bir varmış, bir yokmuş... Evvel zaman içinde, bir ana ile oğul varmış. Annenin ismi Geldi, oğlanın ismi ise Kaldı imiş. Kaldı tembel mi tembelmiş. Annesi bir gün Kaldı'yı arkadaşlarıyla birlikte, odun toplamaya dağa göndermiş. Ormana varmışlar. Arkadaşları odun toplamak için ormana girmişler. Kaldı ise eşeğin iplerini kesip bir kütüğün arkasına gizlemiş. Arkadaşları geri döndüklerinde Kaldı'nın yaptığı hainliği anlayıp O'nu bir güzel dövmüşler, ama O'nu dağda bırakmamışlar. Biraz da odun vermişler. Kaldı, çok acıkmış. Eşeği bir yere bağlayıp eve yürümüş. Yemekten sonra ise eşeği almaya gitmiş. Oraya vardığında bir de ne görsün...
-
Açlık durumunda salgılanan Ghrelin hormonunun vücutta oynadığı roller...
-
Bir varmış, bir yokmuş... Bir zamanlar, Padişah'ın güzeller güzeli bir kızı ve oğlu varmış. Padişah çocuklarını çok sever, ne isterlerse hemen yaptırırmış. Bir gün Padişah, Şehzade'sini tahta hazırlamak istediğini veziriyle paylaşmış. Bunun üzerine, ülkenin dört bir yanına haber salınıp en bilgili kişiler saraya çağırılmış. Derslerin yakında başlayacağı haberi Şehzade'ye verilmiş, ancak Şehzade bu haberden hiç mutlu olmamış. Çünkü Şehzade'nin tam derdi at binip oyun oynamakmış. Kendisini bekleyen zorlu hazırlık evresinden kaçmak için planlar düşünen Şehzade, bahçede dolaşırken bir ağacın altında yatan kel birini görmüş. Gidip onu uyandırmış...
-
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, uzak bir köyde yaşlı kadın ve iki kızı yaşarmış. Kızlardan birisi güzel ve çalışkan, diğeri ise tembel ve çirkinmiş. Güzel ve çalışkan kız ne iş yaparsa yapsın kimseye beğendiremezmiş. Yine birgün kumaş dokurken ince iplik elini kesmiş. Elini ve mekiği yıkamak için kuyuya gitmiş kız. Elini yıkarken bir de ne olsun, mekiği kuyuya düşürmüş. Eve gidip olanları annesine annatmış. Annesi çok sinirlenmiş ve mekiği bulmadan eve gelmemesini söylemiş kıza. Evden çıkan güzel kız mekiği düşürdüğü kuyunun civarına gelmiş ve mekiği kuyudan çıkarmak için bir plan düşünmeye başlamış...
-
Bir varmış, bir yokmuş... Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarlarda büyük bir orman varmış. Çam, meşe, kayın, gürgen, köknar gibi birçok ağaç ve beraberinde birçok da hayvan yaşarmış. Bu hayvanlar arasında bir de kiraz kuşu varmış. Kiraz Kuşu göç yolundayken düşüp kanadından yaralanmış ve kışı geçirecek bir yuva aramaya başlamış...
- Visa fler