Spelade

  • https://www.youtube.com/watch?v=q6DhK-7JO1I

    İKİNCİ LEM'A - DÖRDÜNCÜ NÜKTE

    Yirmi Birinci Sözün Birinci Makamında beyan edildiği gibi, Cenâb-ı Hakk'ın insana verdiği sabır kuvvetini evham yolunda dağıtmazsa, her musibete karşı kâfi gelebilir. Fakat vehmin tahakkümüyle ve insanın gafletiyle ve fâni hayatı bâki tevehhüm etmesiyle, sabır kuvvetini mazi ve müstakbele dağıtıp, halihazırdaki musibete karşı sabrı kâfi gelmez, şekvâya başlar. Adeta—hâşâ—Cenâb-ı Hakkı insanlara şekvâ eder. Hem çok haksız bir surette ve divanecesine şekvâ edip sabırsızlık gösterir.

    Çünkü, geçmiş herbir gün, musibet ise zahmeti gitmiş, rahatı kalmış; elemi gitmiş, zevâlindeki lezzet kalmış; sıkıntısı geçmiş, sevabı kalmış. Bundan şekvâ değil, belki mütelezzizâne şükretmek lâzım gelir. Onlara küsmek değil, bilâkis muhabbet etmek gerektir. Onun o geçmiş fâni ömrü, musibet vasıtasıyla bâki ve mes'ut bir nevi ömür hükmüne geçer. Onlardaki âlâmı vehimle düşünüp bir kısım sabrını onlara karşı dağıtmak divaneliktir.

    Amma gelecek günler ise, madem daha gelmemişler, içlerinde çekeceği hastalık veya musibeti şimdiden düşünüp sabırsızlık göstermek, şekvâ etmek, ahmaklıktır. "Yarın, öbür gün aç olacağım, susuz olacağım" diye bugün mütemadiyen su içmek, ekmek yemek ne kadar ahmakçasına bir divaneliktir. Öyle de, gelecek günlerdeki, şimdi adem olan musibet ve hastalıkları düşünüp, şimdiden onlardan müteellim olmak, sabırsızlık göstermek, hiçbir mecburiyet olmadan kendi kendine zulmetmek öyle bir belâhettir ki, hakkında şefkat ve merhamet liyakatini selb ediyor.

    Elhasıl, nasıl şükür nimeti ziyadeleştiriyor; öyle de, şekvâ musibeti ziyadeleştirir. Hem merhamete liyakati selb eder.

    Birinci Harb-i Umumî’nin birinci senesinde, Erzurum'da mübarek bir zat müthiş bir hastalığa giriftar olmuştu. Yanına gittim. Bana dedi:

    "Yüz gecedir ben başımı yastığa koyup yatamadım" diye acı bir şikâyet etti.

    Ben çok acıdım. Birden hatırıma geldi ve dedim: "Kardeşim, geçmiş sıkıntılı yüz günün, şimdi sürurlu yüz gün hükmündedir. Onları düşünüp şekvâ etme. Onlara bakıp şükret. Gelecek günler ise, madem daha gelmemişler; Rabbin olan Rahmânü'r-Rahîmin rahmetine itimad edip, dövülmeden ağlama, hiçten korkma, ademe vücut rengi verme. Bu saati düşün.

    Sendeki sabır kuvveti bu saate kâfi gelir. Divane bir kumandan gibi yapma ki, sol cenah düşman kuvveti onun sağ cenahına iltihak edip ona taze bir kuvvet olduğu halde, sol cenahındaki düşmanın sağ cenahı daha gelmediği vakitte, o tutar, merkez kuvvetini sağa sola dağıtıp, merkezi zayıf bırakıp, düşman ednâ bir kuvvetle merkezi harap eder."

    Dedim: "Kardeşim, sen bunun gibi yapma. Bütün kuvvetini bu saate karşı tahşid et. Rahmet-i İlâhiyeyi ve mükâfât-ı uhreviyeyi ve fâni ve kısa ömrünü uzun ve bâki bir surete çevirdiğini düşün. Bu acı şekvâ yerinde ferahlı bir şükret."

    O da tamamıyla bir ferah alarak, "Elhamdü lillâh," dedi, "hastalığım ondan bire indi."

  • Dervişin Teselli Koleksiyonu kitabının yazarından, kitap içeriği üzerine kısa sohbetler.

    Doğu’dan Batı’dan 99 Teselli

    Kederli günlerden geçen derviş, rüya âleminde bir adaya uğrar. Gördüğü şey mucizevidir. Peygamberler, veliler, âlimler ve filozoflar bir halka şeklinde oturmakta ve anlaşıldığı kadarıyla birini beklemektedirler. Derviş de onlarla birlikte beklemeye durur ancak asıl misafirin kendisi olduğunu anlaması uzun sürmez. Halkanın ortasında kendisine gösterilen yere oturur ve her kederine bir teselli verecek olan bu nurani meclisi dinlemeye koyulur.

    Halkanın bir tarafında Abdulkadir Geylani’den Yunus Emre’ye, İmam Gazali’den Mevlana’ya ve İbn Arabi’ye birçok gönül doktoru… Halkanın diğer tarafında Sokrates, Hegel, Kant, Kierkegaard, Spinoza ve Schopenhauer gibi hikmet âşıkları… Halkanın bir başka yanında ise Geothe’den Cibran’a, Tanpınar’dan Dostoyevski’ye, Sadi Şirazi’den Rilke’ye ve Proust’a acılarını kelimelerin büyülü dünyasında dindirmeye uğraşan kalem erbabı…

    Bu teselli halkası öylesine geniştir ki, dindiremeyeceği keder, zayıflatamayacağı acı, sevdiremeyeceği dert yok gibi gözükmektedir. Sözler sözleri, anlatımlar anlatımları, teselliler tesellileri takip eder. Derviş uyandığında yalnızca güneş doğmamıştır, kendi içsel karanlıklarından da aydınlığa çıkmıştır.

    Dervişin Teselli Koleksiyonu doğunun ve batının binlerce yılda oluşturduğu teselli birikimini yaralı gönüllere cömertçe ulaştıran bir çalışma. Teselliden kasıt zihnin düşünceler yoluyla uyuşturulması değil, bilakis acı karşısında uyumayı seçen zihnin uyandırılması… Kadim teselli ustalarıyla, teselliye muhtaç gönülleri buluşturmak, bu kitabın varoluş sebebi!

    Dervişin Teselli Koleksiyonu’nda
    Gönlünüze Dokunacak Olanlardan Bazıları

    Âlimlerden...
    Abdulkadir Geylani, Ataullah İskenderi, Aziz Mahmud
    Hüdâyî, Bayezid-i Bistami, Bediüzzaman Said Nursi, Ebu’l
    İz El Cezeri, Feriduddin Attar, Frithjof Schuon, Habib Baba,
    Hacı Bektaş Veli, Hasan Basri, Hasan Harakani, İbn-i Abbas,
    İbn-i Mübarek, İbrahim Ethem, İbrahim Hakkı, İmam
    Gazali, İsfehani, Lokman Hekim, Merkez Efendi, Mevlana,
    Muhyiddin İbn Arabi, Somuncu Baba, Sümbül Efendi, Şeyh
    Edebali, Şibli, Zünnun-i Mısrî (...)

    Filozoflardan...
    Albert Camus, Aldous Huxley, Anaksagoras, Aristophanes,
    Aurelius, Bernard Shaw, Blaise Pascal, Boethius, Buda, Clive
    Staples Lewis, Cemil Meriç, Dionysius, Epiktetos, Epikuros,
    Filibeli Ahmed Hilmi, Frederic Amiel, Halil Cibran, Gabriel
    Marcel, Hegel, Heisenberg, Icarus, Immanuel Kant, İbn-i
    Haldun, İbn-i Kemal, İbn-i Rüşt, İbn-i Sina, John Berger, John
    Locke, Soren Kierkegaard, Kindi, Konfüçyüs, Lao Tzu, Leibniz,
    Nietzsche, Platon, Sartre, Schopenhauer, Seneca, Simone de
    Beauvoir, Sokrates, Spinoza, Wittgenstein, Zenon (...)

    Yazarlardan...
    Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Haşim, Andre Gide, Arif
    Nihat Asya, Attila İlhan, Baudelaire, Cahit Sıtkı Tarancı, Cahit
    Zarifoğlu, Cemal Süreya, Cenap Şehabettin, Cesare Pavese,
    Charles Dickens, Dostoyevski, Eşrefoğlu Rumi, Exupery,
    Fernando Pessoa, Fuzuli, Geothe, Haldun Taner, Hermann
    Hesse, Ivan Turgenyev, İ. Oktay Anar, Kafka, Marcel Proust,
    Marquez, Mehmet Akif Ersoy, Milton, Montaigne, Muhibbi,
    Oğuz Atay, Orhan Veli, Oscar Wilde, Pablo Neruda, Paulo
    Coelho, Peyami Safa, Rainer Maria Rilke, Sadi Şirazi,
    Safiyyüddin el-Hillî, Samuel Beckett, Sezai Karakoç, Stefan
    Zweig, T.S. Eliot, Tolstoy, Virginia Woolf, Yunus Emre (...)

  • Hz. Muhammed’in (aleyhissalatu vesselâm) risaletine iman edip O'nun ile sohbet ile en üstün şeref kazanan   Sahabenin en küçüklerine bile arkadan gelen ümmetin “en kâmilleri olan evliyanın en büyükleri bile üstün gelemiyecekleri belirtilmiştir. Çünkü O'nlar en ağır şartlarda İslâmın tesisinde ve ahkâmının yeryüzüne neşrinde çalışmış­lardır.
    Sahâbelerin velayeti, velayet-i Kübra denilen, veraset-i nübüvvetten gelen, berzah tarikına uğramıyarak doğrudan doğruya zahirden hakikata geçip akrebi­yeti ilahiyenin inkişafına bakan bir velayettir.” Bu velayetin mümtaz vasfı “A’mal ve harekâtında Sünnet-i Seniyyeyi düşünüp ona tabi olmak ve taklid etmek ve muâmelat ve ef’alinde ahkam-ı şer’iyeyi düşü­nüp rehber ittihaz etmektir.” Sahabe I Kiram Kur’ân ve Sünnet’i çok iyi kavramış, makâsıd-ı İlâhiyeye vâkıf olmuş ve ömürlerini hep marzî-i ilâhîye müteveccih yaşamışlardır. Bu sebepledir ki Allah Resûlü, birçok hadis-i şeriflerinde sahabe-i kiramın mümtaz ve müstesna konumuna dikkat çekmiş ve kendi sünnetinin yanı sıra onların yoluna tâbi olunması gerektiğini de ifade etmiştir.
    "Sebep olan yapan gibidir” kaidesine bi­naen, sahabeler arkadan gelen bütün ümmetin hasenatından hisse aldıkları için onlar, se­vapta yetişilmesi imkânsız bir mertebe kazanmıştır.
    Ashab-ı Bedir; Hicretin 2. yılında Müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında Bedir bölgesinde yapılan Bedir Muharebesine katılan  313-333 Ashâb-ı Kirâma verilen unvandir .
    1. Bedir Savaşı'na katılanların cennetlik olduklarını bizzat Resulü Ekrem Efendimiz müjdelemişlerdir.
    2. Savaşın seyri sırasında kendilerine Allah tarafından gönderilen meleklerin de katıldığı Kur'ân'da bildirilmiş olup bu onlar için ayrıca bir fazilet sebebidir.
    3. Ehli kemâl bazı zevatın beyanına nazaran evliyâullahdan pek çoğu velilik makamına Bedir ehlinin mübarek isimlerini okumaya devam etmekle nail olmuşlardır.
    4. Birçok hastalığa tutulan kimsenin Bedir ehlinin mübarek ismini zikr ederek bu vesile ile şifa taleb edip lütfü ilâhiye mazhar olarak hastalık­larından kurtuldukları rivayet edilmektedir.
    5. Ehl-i ilim ve irfan "Duadan önce Bedir ashabının isimlerinin okunmasının duânin sür'atle kabulüne vesile olduğunu" söylemişlerdir.

    Cafer b. Abdullah şöyle diyor:"Babam bana Peygamber (asm)'in bütün ashabını sevmemi vasiyet eder ve şunu ilave ederdi:'Ey canım yavrum, Bedir ashabının adı zikr edilince duâ kabul olunur, bu mübarek isimleri zikreden kulu, ilâhi rahmet; bereket gufran ve rızâ-ı İlâhî kuşatır. Bu isimleri okuyarak hacetde bulunanın dileği mutlaka yerine getirilir...' "derdi.

    "Ehli Bedri üzerinde bulundurmak, oku­mak, hıfzetmek, düşman üzerine nusret,düşman­ların, münafıkların, zalimlerin şerrinden korunmak ve yangın , hırsız ve boğul­maktan sıyânet ,veba ,tâûn gibi her türlü  hastaliklardan ins ve cinnin mazaratlarını defetmek ve merâtibi dünyeviyyeye nail olmak için iksiri mücerreb olduğuna Meşihât-ı İslâmiyye haber vermislerdir

    Ey âlemlerin Rabbi Allahım! Sana sonsuz hamd ü sena, Efendimiz Hazreti Muhammed (sallallahü aleyhi vesellem)’e ve âl ü ashabına nihayetsiz salât ve selam ediyor, başta makam-ı ferdiyetin sahibi Ferd-i Ferîd Efendimiz olmak üzere Bedir gazvesine katılan, katılıp ilklerden olma mazhariyetiyle serfiraz bulunan ashabının mübarek isimlerini Rabbimizin yüce Esma-ul Hüsnasini ve Efendimize Salât-ü selam ve salavatlarla birlikte zikreden 18.yuzyilin Muceddid-i Mevlânâ Halid Bağdadi nin dualariyla huzurunda Sana yalvarıyoruz.

  • Dervişin Teselli Koleksiyonu kitabının yazarından, kitap içeriği üzerine kısa sohbetler.

    Doğu’dan Batı’dan 99 Teselli

    Kederli günlerden geçen derviş, rüya âleminde bir adaya uğrar. Gördüğü şey mucizevidir. Peygamberler, veliler, âlimler ve filozoflar bir halka şeklinde oturmakta ve anlaşıldığı kadarıyla birini beklemektedirler. Derviş de onlarla birlikte beklemeye durur ancak asıl misafirin kendisi olduğunu anlaması uzun sürmez. Halkanın ortasında kendisine gösterilen yere oturur ve her kederine bir teselli verecek olan bu nurani meclisi dinlemeye koyulur.

    Halkanın bir tarafında Abdulkadir Geylani’den Yunus Emre’ye, İmam Gazali’den Mevlana’ya ve İbn Arabi’ye birçok gönül doktoru… Halkanın diğer tarafında Sokrates, Hegel, Kant, Kierkegaard, Spinoza ve Schopenhauer gibi hikmet âşıkları… Halkanın bir başka yanında ise Geothe’den Cibran’a, Tanpınar’dan Dostoyevski’ye, Sadi Şirazi’den Rilke’ye ve Proust’a acılarını kelimelerin büyülü dünyasında dindirmeye uğraşan kalem erbabı…

    Bu teselli halkası öylesine geniştir ki, dindiremeyeceği keder, zayıflatamayacağı acı, sevdiremeyeceği dert yok gibi gözükmektedir. Sözler sözleri, anlatımlar anlatımları, teselliler tesellileri takip eder. Derviş uyandığında yalnızca güneş doğmamıştır, kendi içsel karanlıklarından da aydınlığa çıkmıştır.

    Dervişin Teselli Koleksiyonu doğunun ve batının binlerce yılda oluşturduğu teselli birikimini yaralı gönüllere cömertçe ulaştıran bir çalışma. Teselliden kasıt zihnin düşünceler yoluyla uyuşturulması değil, bilakis acı karşısında uyumayı seçen zihnin uyandırılması… Kadim teselli ustalarıyla, teselliye muhtaç gönülleri buluşturmak, bu kitabın varoluş sebebi!