Avsnitt

  • Ayrılık sonrası akla gelip can yakan işte bu şiir!Ayrılık Sevdaya Dahil

    açılmış sarmaşık gülleri
    kokularıyla baygın
    en görkemli saatinde yıldız alacasının
    gizli bir yılan gibi yuvalanmış
    içimde keder
    uzak bir telefonda ağlayan
    yağmurlu genç kadın

    rüzgâr
    uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
    mor kıvılcımlar geçiyor
    dağınık yalnızlığımdan
    onu çok arıyorum onu çok arıyorum
    heryerinde vücudumun
    ağır yanık sızıları
    bir yerlere yıldırım düşüyorum
    ayrılığımızı hissettiğim an
    demirler eriyor hırsımdan

    ay ışığına batmış
    karabiber ağaçları
    gümüş tozu
    gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
    yaseminler unutulmuş
    tedirgin gülümser
    çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
    çünkü ayrılık da sevdâya dahil
    çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
    hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
    her an ötekisiyle birlikte
    herşey onunla ilgili

    telâşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
    gittikçe genişleyen
    yakılmış ot kokusu
    yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
    yansımalar tutmuş bütün sâhili
    çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
    öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
    çünkü ayrılık da sevdâya dahil
    çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili

    yalnızlık
    hızla alçalan bulutlar
    karanlık bir ağırlık
    hava ağır toprak ağır yaprak ağır
    su tozları yağıyor üstümüze
    özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
    eflatuna çalar puslu lacivert
    bir sis kuşattı ormanı
    karanlık çöktü denize
    yalnızlık
    çakmak taşı gibi sert
    elmas gibi keskin
    ne yanına dönsen bir yerin kesilir
    fenâ kan kaybedersin
    kapını bir çalan olmadı mı hele
    elini bir tutan
    bilekleri bembeyaz kuğu boynu
    parmakları uzun ve ince
    sımsıcak bakışları suç ortağı
    kaçamak gülüşleri gizlice
    yalnızların en büyük sorunu
    tek başına özgürlük ne işe yarayacak
    bir türlü çözemedikleri bu
    ölü bir gezegenin
    soğuk tenhalığına
    benzemesin diye
    özgürlük mutlaka paylaşılacak
    suç ortağı bir sevgiliyle

    sanmıştık ki ikimiz
    yeryüzünde ancak
    birbirimiz için varız
    ikimiz sanmıştık ki
    tek kişilik bir yalnızlığa bile
    rahatça sığarız
    hiç yanılmamışız
    her an düşüp düşüp
    kristal bir bardak gibi
    tuz parça kırılsak da
    hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
    hâlâ kıpkızıl gülümseyen
    -sanki ateşten bir tebessüm-
    zehir zemberek aşkımız

    -Attilâ İlhan, Bir Avuç Kıvılcım, S. 64-69

  • Her zaman da doğru olmayan bu şiirdeki önermedeki "aşk" çoğu kez tek kişilik olabilmektedir. Zira karşılıklı olanı epey azdır.

    AŞK İKİ KİŞİLİKTİR

    Değişir yönü rüzgârınSolar ansızın yapraklar;Şaşırır yolunu denizde gemiBoşuna bir liman arar;Gülüşü bir yabancınınÇalmıştır senden sevdiğini;İçinde biriken zehirSadece kendini öldürecektir;Ölümdür yaşanan tek başına,Aşk iki kişiliktir.

    Bir anı bile kalmamıştırGeceler boyu sevişmelerden;Binlerce yıl uzaklardadırBinlerce kez dokunduğun ten;Yazabileceğin şiirlerÇoktan yazılıp bitmiştir;Ölümdür yaşanan tek başına,Aşk iki kişiliktir.

    Avutamaz olur artıkSeni, bildiğin şarkılar,Boşanır keder zincirlerindenSular tersin tersin akar;Bir hançer gibi çeksen de sevginiOnu ancak öldürmeye yarar:Uçarı kuşu sevdanınAlıp başını gitmiştir;Ölümdür yaşanan tek başına,Aşk, iki kişiliktir.

    Yitik bir ezgisin sadece,Tüketilmiş ve düşmüş gözden;Düşlerinde bir çocuk hıçkırırGece camlara sürtünürken;Çünkü hiçbir kelebekTek başına yaşamaz sevdasını,Severken hiçbir böcekHiçbir kuş yalnız değildir;Ölümdür yaşanan tek başına,Aşk iki kişiliktir.

    - Ataol Behramoğlu (Temmuz 1994)

  • Saknas det avsnitt?

    Klicka här för att uppdatera flödet manuellt.

  • Yine yalnız değilim her zamanki gibiBu Uzakdoğu gecesinde yokluğunlayımAramızda yirmibeşbin kilometreSen kıştasın ben yazdayımSen bir yarısında dünyanınBen öte yarısındayımYine de bırakmıyor ellerimi yokluğunDaha da bir gönlümcesinVarlığından bin kat güzelO yalımsal çıplaklığın yalaz yalazVe en gizlerden konuşurken ellerinİçimden gelmiyor mektup yazmak demedenSevisiyoruz yirmi beşbin kilometreden

  • Boğazınıza düğümlenenleri bir çırpıda önünüze seren işte bu şiir bizlere duygulara şu sözlerle tercüman oluyor:

    Sesinde ne var biliyor musunBir bahçenin ortası var Mavi ipek kış çiçeği Sigara içmek için Üst kata çıkıyorsunSesinde ne var biliyor musunUykusuz Türkçe var İşinden memnun değilsin Bu kenti sevmiyorsun Bir adam gazetesini katlarSesinde ne var biliyor musunEski öpüşler var Banyonun buzlu camı Birkaç gün görünmedin Okul şarkıları varSesinde ne var biliyor musunEv dağınıklığı var İki de bir elini başına götürüp Rüzgarda dağılan yalnızlığını DüzeltiyorsunSesinde ne var biliyor musunSöylemediğin sözcükler var Küçücük şeyler belki Ama günün bu saatinde Anıt gibi dururlarSesinde ne var biliyor musunSöyleyemediğin sözcükler var

    -Cemal Süreya

  • Henüz 36 yaşında ölen Orhan Veli'nin, ölümünden sonra bir diş fırçasına sarılı olarak bulunan ve yarım kalmış işte o şiiri:

    Birincisi o incecik, o dal gibi kiz,
    Simdi galiba bir tüccar karisi.
    Ne kadar sismanlamistir kim bilir.
    Ama yinede de görmeyi çok isterim,
    Kolay mi? ilk gözagrisi.

    Ikincisi Münevver Abla, benden büyük
    Yazip yazip bahçesine attigim mektuplari
    Gülmekten katilirdi, okudukça.
    Bense bugünmüs gibi utanirim
    O mektuplari hatirladikça.

    ............................çikar
    ............................durduk mahallede
    ..........................................halde
    ...........................adlarimiz yan yana yazilirdi duvarlara
    .......................................yangin yerlerinde.

    Dördüncüsü azgin bir kadin,
    Açik saçik seyler anlatirdi bana.
    Bir gün de önümde soyunuverdi
    Yillar geçti aradan, unutamadim,
    Kaç defa rüyama girdi.

    Besinciyi geçip altinciya geldim
    Onun adi da Nurünnisa.
    Ah güzelim
    Ah esmerim
    Ah
    Canimin içi Nurünnisa.

    Yedincisi Aliye, kibar bir kadin
    Ama ben pek varamadim tadina,
    Bütün kibar kadinlar gibi,
    Küpe fiyatina, kürk fiyatina.

    Sekizincisi de o bokun soyu:
    Sen elin karisinda namus ara,
    Kendinde arandi mi, küplere bin.
    Üstelik kendinde de
    Yalanin düzenin bini bir para.

    Ayten'di dokuzuncunun adi,
    Barlarda göbek atar
    Is baisnda sunun bunun esiri,
    Ama bardan çikti mi,
    Kiminle isterse onunla yatar.

    Onuncusu akilli çikti
    Birakti gitti beni.
    Ama haksiz da degildi hani,
    Sevismek zenginlerin harciymis
    Issizlerin harciymis.
    Iki gönül bir olunca
    Samanlik seyranmis ama,
    Iki çiplak da - olsa olsa -
    Bir hamama yakisirmis.

    Isine bagli bir kadindi on birinci.
    Hos, olmasin da ne yapsin?
    Bir zalimin yaninda gündelikçi;
    Adi Luksandra
    Gece odama gelir,
    Sabaha kadar kalir.
    Konyak içer, sarhos olur,
    Sabahi da, isbasi yapardi safakla....

    Gelelim sonuncuya.
    Ona baglandigim kadar
    Hiçbirine baglanmadim.
    Sade kadin degil, insan.
    Ne kibarlik budalasi,
    Ne malda, mülkte gözü var.
    Esit olsak, der,
    Hür olsak, der.
    Insanlari sevmesini de bilir,
    Yasamayi sevdigi kadar.
    -Orhan Veli Kanık

  • Onu düşünmenin etkilerini İlhan Berk şu dizelerle bizlere aktarmış:   

    Ne zaman seni düşünsem 

    Bir ceylan su içmeye iner 

    Çayırları büyürken görürüm.  

    Her akşam seninle 

    Yeşil bir zeytin tanesi 

    Bir parça mavi deniz 

    Alır beni.  

    Seni düşündükçe 

    Gül dikiyorum elimin değdiği yere 

    Atlara su veriyorum 

    Daha bir seviyorum dağları.  

    - İlhan Berk "Eşik 1947-1975 (Toplu Şiirler I)" Yapı Kredi Yayınları 1999.

  • Bencillik mi yoksa fedakarlık mıdır önce ölmeyi istemek? Duygu dolu, aşk dolu işte o şiir:   
    Ben
    senden önce ölmek isterim.
    Gidenin arkasından gelen
    gideni bulacak mı zannediyorsun?
    Ben zannetmiyorum bunu.
    Iyisi mi,beni yaktırırsın,
    odanda ocağın üstüne korsun
    içinde bir kavanozun.
    Kavanoz camdan olsun,
    şeffaf, beyaz camdan olsun
    ki içinde beni gorebilesin
    Fedakarliğimi anlıyorsun
    vazgeçtim toprak olmaktan,
    vazgeçtim çiçek olmaktan
    senin yanında kalabilmek için.
    Ve toz oluyorum
    yaşiyorum yanında senin.
    Sonra, sen de ölünce
    kavanozuma gelirsin.
    Ve orada beraber yaşarız
    külümün içinde külün
    ta ki bir savruk gelin
    yahut vefasız bir torun
    bizi ordan atana kadar...
    Ama biz
    o zamana kadar
    o kadar
    karışacağız
    ki birbirimize,
    atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
    yan yana düşecek.
    Toprağa beraber dalacagız.
    Ve bir gün yabani bir çiçek
    bu toprak parçasndan nemlenip filizlenirse
    sapında muhakkak
    iki çiçek açacak :
    biri sen
    biri de ben.
    Ben
    daha ölümü düşünmüyorum.
    Ben daha bir çocuk doğuracağım
    Hayat taşıyor içimden.
    Kaynıyor kanım.
    Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,
    ama sen de beraber.
    Ama ölüm de korkutmuyor beni.
    Yalnız pek sevimsiz buluyorum
    bizim cenaze şeklini.
    Ben ölünceye kadar da
    Bu düzelir herhalde.
    Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
    İçimden bir şey :
    belki diyor.
    -Nazım Hikmet Ran

  • Karşılıksız bekleyişin prangaları dahi eskietecek kadar yoğun bir özlemi Ahmed Arif şu satırlarla dile getiriyor:

    Seni, anlatabilmek seni. 

    İyi çocuklara, kahramanlara. 

    Seni anlatabilmek seni, 

    Namussuza, halden bilmeze, 

    Kahpe yalana.  

    Ard-arda kaç zemheri, 

    Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu. 

    Dışarda gürül-gürül akan bir dünya... 

    Bir ben uyumadım, Kaç leylim bahar, 

    Hasretinden prangalar eskittim. 

    Saçlarına kan gülleri takayım,

     Bir o yana Bir bu yana...  

    Seni bağırabilsem seni, 

    Dipsiz kuyulara, Akan yıldıza, 

    Bir kibrit çöpüne varana, 

    Okyanusun en ıssız dalgasına 

    Düşmüş bir kibrit çöpüne.  

    Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin, 

    Yitirmiş öpücükleri, 

    Payı yok, apansız inen akşamdan, 

    Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene, 

    Seni anlatabilsem seni... 

    Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır 

    Üşüyorum, kapama gözlerini... 

    -Ahmed Arif

  • Hayatınızın belli döneminde hislere tercüman olan ve bazen şiirdeki masa gibi hissetmenize sebep olan işte o şiir: Masa da masaymış ha!

    Adam yaşama sevinci içinde 

    Masaya anahtarlarını koydu 

    Bakır kâseye çiçekleri koydu 

    Sütünü yumurtasını koydu 

    Pencereden gelen ışığı koydu 

    Bisiklet sesini çıkrık sesini 

    Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu 

    Adam masaya 

    Aklında olup bitenleri koydu 

    Ne yapmak istiyordu hayatta 

    İşte onu koydu 

    Kimi seviyordu kimi sevmiyordu 

    Adam masaya onları da koydu 

    Üç kere üç dokuz ederdi 

    Adam koydu masaya dokuzu 

    Pencere yanındaydı gökyüzü yanında

    Uzandı masaya sonsuzu koydu 

    Bir bira içmek istiyordu kaç gündür 

    Masaya biranın dökülüşünü koydu 

    Uykusunu koydu uyanıklığını koydu 

    Tokluğunu açlığını koydu. 

    Masa da masaymış ha 

    Bana mısın demedi bu kadar yüke

    Bir iki sallandı durdu 

    Adam ha babam koyuyordu.

    -Edip Cansever 

  • Bir yerlerde yabancılık bile çekmeden içinize işleyen bir Özdemir Asaf şiiri sizinle: 

    BEN DEĞİLDİM

    Bir aksam-üstü pencerenden bakıyordun 

    Ağır ağır, yollara inen karanlığa. 

    Bana benzeyen biri geçti evinin önünden. 

    Kalbin başladı hızlı hızlı çarpmaya.. 

    O geçen ben değildim.  

    Bir gece, yatağında uyuyordun.. 

    Uyanıverdin birden, sessiz dünyaya.

    Bir rüyanın parçasıydı gözlerini açan, 

    Ve karanlıklar içindeydi odan... 

    Seni gören ben değildim.  

    Ben çok uzaktaydım o zaman, 

    Gözlerin kavuştu ağlamaya, sebebsiz ağlamaya. 

    Artık beni düşünmeye başladığından 

    Bıraktın kendini aşk içinde yaşamaya.. 

    Bunu bilen ben değildim.   

    Bir kitap okuyordun dalgın.. 

    İçinde insanlar seviyor, ya da ölüyorlardı. 

    Genç bir adamı öldürdüler romanda. 

    Korktun, bütün yininle ağlamaya başladın.. 

    O ölen ben değildim.. 

    -Özdemir Asaf  

  • Gelecek güzel günlere inananlara ilaç gibi gelen işte bir Melih Cevdet şiiri...  

    Yaşamak güzel şey doğrusu 

    Üstelik hava da güzelse 

    Hele gücün kuvvetin yerindeyse 

    Elin ekmek tutmuşsa bir de 

    Hele tertemizse gönlün 

    Hele kar gibiyse alnın 

    Yani kendinden korkmuyorsan 

    Kimseden korkmuyorsan dünyada

    Dostuna güveniyorsan 

    İyi günler bekliyorsan hele 

    İyi günlere inanıyorsan 

    Üstelik hava da güzelse 

    Yaşamak güzel şey 

    Çok güzel şey doğrusu. 

    -Melih Cevdet Anday  

  • Kavuşmanın beklenmedik bir halini anlatan işte bu şiir:

    BULUŞMAK ÜZERE

    Diyelim yağmura tutuldun bir gün 

    Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek 

    Öbür yanda güneş kendi keyfinde 

    Ne de olsa yaz yağmuru

    Pırıl pırıl düşüyor damlalar 

    Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın 

    Dar attın kendini karşı evin sundurmasına

    İşte o evin kapısında bulacaksın beni  

    Diyelim için çekti bir sabah vakti 

    Erkenceden denize gireyim dedin 

    Kulaç attıkça sen 

    Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan

     Ege denizi bu efendi deniz 

    Seslenmiyor 

    Derken bi de dibe dalayım diyorsun

    İçine doğdu belki de

    İşte çil çil koşuşan balıklar 

    Lapinalar gümüşler var ya 

    Eylim eylim salınan yosunlar 

    Onların arasında bulacaksın beni  

    Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya 

    Çakmak çakmak gözleri

    Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı 

    Herkes orda sen de ordasın 

    Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından 

    Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim 

    Özgürlüğe mutluluğa doğru 

    Her işin başında sevgi diyor 

    Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili 

    Bi de başını çeviriyorsun ki 

    Yanında ben varım 

    -Can Yücel 

  • Şiirlerinin hemen hepsinde kendinizi bulduğunuz şair: Birhan Keskin.  Ve onun İz şiiri:

    Acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun
    izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma,
    orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili
    benden savrulan parçalar kurusa da,
    izleri var hala yolun kenarında.

    İzini sür yolun, acının ormanı büyütür insanı
    vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın
    acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun,
    ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin
    hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle
    büyük bir aşk, hangi sesle ölür, bileceksin.

    Ne zamandı bilmiyorum. yaşadıklarından sana
    kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun
    yerde fırtına koparan korku. kendi sarmalında
    döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin
    kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun.

    Şimdi, acının ormanından geçiyorsun
    her şey bir daha kanasa da
    ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben
    geç meleğim, senin de şarkıların olsun
    içindeki telleri titreten.  

    -Birhan Keskin  

  • Buram buram rakı kokan ve belki de İkinci Yeni'nin en iyi şiirlerinden olan bu şiirde Edip Cansever, aşkın doğasını muazzam bir şekilde özetlemekte.  

    Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde  

    Oysaki seninle güzel olmak var  

    Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi  

    Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda  

    Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.  

    Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte  

    Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel  

    O başkası yok mu bir yanındakine veriyor  

    Derken karanfil elden ele.  

    Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle  

    Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil  

    Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk  

    Birleşiyoruz sessizce.  

    -Edip Cansever

  • Yapılmış en güzel "aşk" tariflerinden birini bu şiiri ile Can Yücel şöyle tarif ediyor:

    O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
    arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
    utanılacak bir şey değildir ağlamak,
    yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer…
    belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
    öylesine derince bakmasalardı eğer…
    çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de,
    kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer…

    düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman
    meydan savaşlarında korkular aşkı ağır yaralamasaydı eğer…
    rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
    tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer…
    uykusuzluklar yıkıp geçmezdi kısacık kestirmelerin ardından,
    dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer…
    gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
    ihanetinden de onlar payını almasaydı eğer…
    ıssızlığa teslim olmazdı sahiller,
    kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer…

    sen gittikten sonra yalnız kalacağım
    yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse?

    evet sevgili,
    kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
    kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
    mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer…
    - Can Yücel

  • Koşulsuz, çıkarsız ve beklentisiz sevmek ancak bu kadar güzel dile getirilirdi. Aziz Nesin'den "Sen Söylemesen de Bilirim."

    Seziyorum ki kaçacaksın..
    Yalvaramam koşamam
    Ama sesini bırak bende
    Biliyorum ki kopacaksın
    Tutamam saçlarından
    Ama kokunu bırak bende
    Anlıyorum ki ayrılacaksın
    Cok yıkkınım yıkılamam
    Ama rengini bırak bende
    Duyumsuyorum ki yiteceksin
    En büyük acım olacak
    Ama ısını bırak bende
    Ayrımsıyorum ki unutacaksın
    Acı kurşun bir okyanus
    Ama tadını bırak bende
    Nasıl olsa gideceksin
    Hakkım yok durdurmaya
    Ama kendini bırak bende
    - Aziz Nesin (Bütün Şiirleri 1, s. 36.)

  • Çakıl gibi soğuk bir taştan mükemmel sıcaklıkta bir aşk, özlem şiiridir Çakıl...

    Seni düşünürken

    Bir çakıl taşı ısınır içimde

    Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar

    Bir gelincik açılır ansızın

    Bir gelincik sinsi sinsi kanar

    Seni düşünürken

    Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır

    Deliler gibi dönmeğe başlar

    Döndükçe yumak yumak çözülür

    Çözüldükçe ufalır küçülür

    Çekirdeği henüz süt bağlamış

    Masmavi bir erik kesilir ağzımda

    Dokundukça yanar dudaklarım

    Seni düşünürken

    Bir çakıl taşı ısınır içimde.

    - Bedri Rahmi Eyüboğlu (Dol Karabakır Dol, s. 173)

  • Uzaktan aşkı ve özlemi en çarpıcı dille anlatan Nazım şiiri, Seni Düşünmek...

    Seni düşünmek güzel şey,
    ümitli şey,
    dünyanın en güzel sesinden
    en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...
    Fakat artık ümit yetmiyor bana,
    ben artık şarkı dinlemek değil,
    şarkı söylemek istiyorum...
    -Nâzım Hikmet, Bütün Şiirleri,  S. 623.

  • Özlemin ansızın gelişini, içimizde çıkardığı o büyük yangını ve insanın çaresizliğini en iyi anlatan şiirlerdendir "akşam".   

    Birden hatırlarsın,

    O da seni - - birden bazan:

    Nerde, ne yapar şimdi

    Parlar bir özlem anılar arasından.

    Bu akşam ne garip sözcük

    Sanki ilk duydum, yadırgıyorum:

    Akşam. Bilmem bulur muyum Yollara baksam?

    Söner yangın birazdan Yatışır özlem.

    Bir gün karşılaşırız

    Bir gün, bir yarım akşam.

    - Behçet Necatigil / Varlık, 838, Temmuz 1977

  • Her gün seninle şiiri, haz veren romantiklik, duygusallıkla ve melankoliyle; duygu beslenilene karşı iç dökülen Ümit Yaşar Oğuzcan şiiridir.
    -Her Gün Seninle-
    Güzel olan
    Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak
    Erimek yarını olmayan zamanlarda
    Durdurmak bir yerde bütün saatleri
    Bütün kuralları kırıp parçalamak
    Sonra varmak o yerlere
    Mevsimlere dur demek
    Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
    Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
    Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere
    Delicesine içmek
    Ve unutabilmek her şeyi ansızın
    Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
    Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak
    Güzel olan
    Sevmek seni Tanrılar gibi
    Seninle Tanrılaşmak...
    Bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin
    Ne bu şehir kalacak
    Ne bu duygusuz sürü
    Bu korkunç kalabalık
    Her vapur seni getirecek bana
    Bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim
    Kapılar sana açılacak
    Senin için söylenecek şarkılar
    Şiirler senin için yazılacak
    Her evde bir resmin
    Her meydanda bir heykelin olacak
    Ve sen kimi gün bir rüzgar gibi
    Kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi
    Kopup ötelerden, ötelerden
    Yalnız bana geleceksin
    Bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin.
    Ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm
    Sende buldum erişilmez hazları
    Yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan
    Duyguların en ölmezini sende duydum
    Susuzluğum dudaklarında dindi
    Yalnızlığım ellerinde
    Çoğu gün unuttum açlığımı
    Sende doydum...
    İlk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun
    Anladım yaşadığımı her nefes alışta
    Seninle geçtim bütün zamanlardan
    Seninle var oldum
    Eridim seninle bir sonsuz çalkanışta.
    Boynunda bir yer vardır, ben bilirim
    Ne zaman oradan öpsem,
    Değişir gözlerinin rengi
    Yanar dudakların, terler avuçların
    Dökülür kapkara aydınlık gibi
    Omuzlarına saçların
    Gitgide artar kalbinin vuruşları
    Bir musiki halinde dünyamı doldurur
    Ansızın bütün sesler kesilir
    Zaman durur
    Bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde
    Her gün seninle yeniden var oluruz
    Eriyip kaybolduğumuz yerde...
    Sesini duymadığım gün
    Yaşanmış değil
    Açan çiçek değil
    Öten kuş değil
    Yüzünü görmediğim gün
    İçimde yıldızlar sönük
    Güneşler güneş değil
    Seni sevmediğim gün
    Seni anmadığım gün
    Olacak iş değil...
    Her günüm seninle geçsin
    O güneşe en yakın
    Kimsenin varamayacağı bir dağ başında
    Uçsuz bucaksız uzak denizlerde
    İnsan ayağı değmemiş ormanlarda
    Uzaklarda, en uzaklarda
    O gemilerin uğramadığı limanlarda
    Işığım ol, alınyazım ol benim
    Vatanım ol, evim ol
    Yeter ki bir ömür boyu benim ol
    Her günüm seninle geçsin...
    -Ümit Yaşar Oğuzcan